90'lar...

        90'lara dair birçok şey yazıldı, çizildi, yayınlandı belki ama ben de bir kaç bir şey paylaşmak istedim doksanlarla ilgili. Çünkü baktığın zaman insanın yüzünde ufak da olsa bir tebessüm oluyor ya da benim için öyle en azından.Çünkü benim çocukluğumun geçtiği yıllar doksanlar... Her şeyin daha saf daha temiz olduğu zamanlar... Ufacık şeylerin büyük mutluluklara dönüştüğü zamanlar...
     Ben de kendi çocukluğuma ait anıları paylaşacağım ki mutlaka diğer çocukların da benden pek bir farkı olduğunu düşünmüyorum.Mesela oynadığımız basit ama zevkli oyunlar vardı ki benim favorim tasolardı.


     O cipsleri zaten sırf taso çıksın diye alırdık.Boş yok yazanlar garantiydi ama küçük cipsleri de garantilemek için bütün cips paketleri taciz edilirdi mahallenin bütün çocukları tarafından.Hep o cipsleri mıncıkladılar diye bakkal kızardı çocuklara hatırladığım kadarıyla.
    Her gece sayısını bildiğim halde tekrar tekrar sayardım ben onları.Kimi zamanda başka çocuklarla oynamaktan kaçınırdım yenilirim korkusuna.Bir de yenilen için söylenen bir söz vardı.Garip bir deyimdi o "sütmek" mi "ütmek" mi ne öyle bir şey işte...



Bir de legolar vardı.Bir sürü küçük parçadan evler arabalar garip garip şeyler yapardık.Gerçi ev dediğime bakmayın benim. Saçma sapan bir şey olurdu hayalimde yarattığım...Adam kafaları falan da vardı galiba minik minik insanlar da kondururdum. Ama en acısı da iki saniyede onu yerle bir edip bozmaktı.


          Biraz daha büyümeye başlayınca "Solo Test" denilen o gerzek oyunu oynamaya başlamıştım.Her seferinde de geri zekalı çıktığım o  oyunu
neden inatla oynamaya devam ettiğimi de hiç bilmiyorum.İçinde bir kağıt vardı kaç piyon bıraktıysanız ona göre sınıflandırıyordu zekanızı.O kağıda göre hep aptal, geri zekalı bir çocuktum ben.İşte o kağıt parçası da bu.Oradaki tiplere bakıp bakıp ben bu muyum şimdi diye hayıflanırdım. :)



     Bir de tek tuşu olan ve içi su dolu bir kutu vardı.Çemberleri bir kaç tane çubuğa geçirmeye çalıştığımız sinir bozucu bir oyuncaktı.Ben pek anlatamadım ama görünce hemen hatırlarsınız zaten.İşte resmi.


     Birini geçirseniz diğeri düşüyordu ya da çubuğa fazla gelip birbirlerinin düşmesine neden oluyordu.Biraz da sabır isteyen bir oyuncaktı bence.
   Bir de onun kadar sinir bozucu olmasa da labirent oyuncağı vardı.Küçük bir metal boncuğu labirentin sonuna götürmeye çalışırdınız.Aynı mekanizma köpük yaptığımız oyuncağın kutusunun kapağında da vardı hatırlarsanız.


    Daha bir çok oyuncak var bir kısmını daha kısa kısa resimleriyle paylaşmak istiyorum.
Her zaman birbirine dolandırmayı başardığım şu garip plastik oyuncak.
Kolonya

Katla giydir bebekler

Kanlı göz
                                                                                              
İçinde bir dünya resim olan ve çoğunun neresi olduğunu bile bilmediğim bu alet.
Hala daha bitirmeyi başaramadığım rubik küpler.
Kimisi hiç çeviremezken kimsi de dur durak bilmezdi.
Her evde olduğunu düşündüğüm askerler.
Yoyolar...
İsmini bilmediğim oyuncak :)

Balık tuttuğumuz oyuncak

walkman
Walkman'in sarıp sarıp dinlediğimiz kasetleri.


Mantar tabanca


Bilyeler

Scooter
                          

Tetris
Şaka yüzükleri
Vampir dişleri


Kapılara tırmanmak :)
 

Pervaneler

Paradan futbol oyunu
Sinek ilacı sıkan arabaların peşinden koşmak :)


 Sonraları biraz biraz sanal dünya oyunlarına dalmaya başladık herhalde. Sanal bebekler ve atariler unutulmazlar arasındadır.
   
 Sanal bebek nam-ı diğer tamagotchi (bu ismi de çok sonradan öğrendim ben hala daha sanal bebek derim.) denilen o aleti neden bu kadar sevmişiz bilmem.Altı üstü üç tane tuşu vardı.Aptal görünümlü ne olduğu tam olarak belli olmayan bir hayvan seçerdik önce kendimize, sonra onu besleyip büyütürdük.Evcil hayvanım olmadığı için mi güzel geliyordu o zamanlar acaba diye düşünüyorum şimdi.Kuzenimle birlikte bir yarış içindeydik.Senin hayvanın kaç yaşında?, Bak benimki bilmem kaç kilo, yaa benimki öldü falan diye saçma sapan muhabbetlere girerdik.Başta hayvan seçerken o yumurtayı bekleme süresi beni çileden çıkartırdı.Bazen de acaba bu hayvan nasıl oluyor büyüyünce falan diye zevk için doğurtup öldürdüğüm de oluyordu.Ondan sonra sıkılıp bıraktım galiba.

Tamagotchi'den sonra bunun hayata geçmiş hali "furby" denen oyuncaklar
çıkmıştı ama benim nazarımda tamagotchinin yerini alamamıştı furbyler. Çok fazla hatırlamıyorum ama iki tanesini karşılıklı getirince bir şey oluyordu sanki.Ayaklarındaki demirleri mi değdiriyorduk neydi hatırlamıyorum.Zaten dediğim gibi biraz uyuz bir oyuncaktı benim için bir tamagotchi değildi yani. :) O yüzden yanlış hatırlıyor olabilirim. 




   Bunları geçersek doksanların altın oyuncağı atariler ve oyunlarıdır ki hala bazen oynarım bilgisayardan. Ama atarinin verdiği tadı vermiyor hatta şu an playstation'lar bile atariyle oynadığım zamanların eğlencesini bana sunmuyor desem yeridir.Deliler gibi oynardık.Ben kendimi geçtim annemle babam bile oturup tank 90 savaşları yapardı.İçten içe sinir olurdum onlara.Kimin çocuk olduğu belli değildi pek.

    Tank 90 'ı pek oynayamıyordum açıkçası o zamanlar.Başta istediğin malzemeyi kendin koyma hakkına sahiptin orada değişik değişik fanteziler yapardım daha çok :)
  Mesela her yeri taş yapardım, kendimi taşla kaplardım sonra bir yere kımıldayamazdım, ya da çimlerden ismimi yazmaya çalışırdım ama oyuna gelince pek başarılı sayılmazdım

    Bir takım oyunuydu Tank 90 ve biz kardeşimle pek beceremezdik.O yüzden başka oyunlara takılırdık.



Mesela "Street Fighter" iki kişilik vazgeçilmez oyunumuzdu. Şişko ve kırmızı yüzlü bir adam vardı.Sanki görüntüsü onu daha güçlü kılıyormuş gibi hep onu seçerdik.Şimdi adını da unutmuşum.


        Ve tabii ki atarinin unutulmazı da mariodur.O prensesi kurtarmak için ne acılar çekmiştik.


    Biraz daha 2000'lere yaklaşınca bilgisayar dünyasına geçtik.O zamanların Windows 95'i falan şu an çok komik gelse de gözümüze o zaman bilgisayar muhteşem bir şeydi benim için.


Bilgisayarı biraz biraz öğrenmeye başladıktan sonra çoğu insanın yaptığı gibi oyun oynamaya başlamıştım.Tomb Raider, GTA, Half Life, FIFA98 o zamanların popüler oyunlarıydı.





    Tabi o zamanlar CD yerine de disket kullanırdık.


İnternet yokken de teletex'e falan bakardık :)


      Sonra internet denen buluşla tanışmıştık.Ama o zaman adsl'le de bağlanmazdık.Şu sesi o zamanlarda internete giren çoğu insan hatırlayacaktır.

  

    Biraz da o zamanın yiyeceklerine değinirsek, bakkaldan aldığımız bir çok abur cubur vardı.Belki çoğu sağlıksızdı ama o zaman onları yemenin verdiği tat bambaşkaydı.Onları da resimlerle beraber paylaşıyorum lafı uzatmadan.
Lolipop

Eti puf

Emzik şeker

Meybuz

Altın çikolata

Sulugöz


Çokomel

Cino çikolara


Yumiyum

Leblebi tozu

Elma Şekeri

Capri sun

Şıpsevdi

Horoz Şekeri

Minti sakız

Center fresh

Patlayan şeker

Tipitip

Tombi cips

Mino sakız

Turbo sakız

Bilezik Şeker
Cicoz Sakız


Biraz da televizyon konusuna gelirsek izlediğimiz çizgi filmler, filmler ve dizileri de paylaşmak istiyorum.Çizgi filmlerden başlarsak;
















Bir de diziler...








    Bir de bir belgesel vardı o doksanlarda mıydı tam hatırlamıyorum ama yine de paylaşıyorum.



Bir de çocukken izlediğim bir film vardı geçen sene ismini bulmak için çok uğraşmıştım.Sonun da buldum onu da paylaşmadan geçmeyeyim.İsmi "Jumanji".




Yazıyı sonlandırırken son olarak okul hayatımızda kullandığımız bir kaç malzeme paylaşıyorum.

Herkesin kullandığı kırmızı kalemler.
Monami pastel boyalar 24 lü ,16'lı :)
Zehirsiz olduğu iddia edilen boyalar.
Arı maya silgiler
Olur olmaz her yere bastığımız baskılar.
Fasulye ve çubuklar
Umarım okurken eğlenmişsinizdir.Ben yazarken çok eğlendim.