İki Cami Arasında Aşk


İki Cami Arasında Aşk kitabına kitapçıda bakınırken denk geldim.Önce kitabın ismine baktım cami ve aşk...Bana biraz absürt geldi önce.Sonra arka kapağına baktım.Kitabın konusu Mihrimah ile Mimar Sinan'ın aşkını anlatan bir kitapmış.İçine bile bakmadan attım sepete, fiyatı da ucuzdu diğer kitapların arasında kaynadı gitti.Eve geldiğimde kitabın içini açtım sağ yaprakta yazılar var sol yapraklar boştu.Önce bir garipsedim sonra da dedim ki bu kitap yatakta yatarken rahat bir şekilde okunur işte.Uzan sol tarafına oku :)

Sanırım kitabın tek artısı da buydu.Kitabı okumaya başladım ama ben daha güzel anlatılmış, daha güzel betimlenmiş bir Osmanlı dönemi beklerken sonuç tam bir hayal kırıklığıydı benim için.Mimar Sinan'ı hiç bilmeyen biri bu kitabı okusa Sinan'dan bile nefret eder belki.O kadar kötü geldi kitap bana.Öncelikle kitapta bir çok yazım yanlışı ve anlatım bozuklukları vardı.Hatta bazı cümleleri anlamayıp tekrar okudum.Yazar gerçekten çok saçma sapan anlatım bozuklukları yapmış.İnsanlık halidir dersin ama bu kadar belirgin saçmalıkları ben sadece bu kitapta gördüm.

Kitabın yazarı bende şöyle bir hava uyandırdı: Mimar Sinan vaktinde Mihrimah Sultan'a aşıkmış bundan güzel hikaye çıkartırım ben.Çok araştırmaya da gerek yok aklımda kalanlarla başlayayım yazmaya.

Yazdıktan sonrası da şöyle gelişmiş sanki; Ben bu kitabı yazdım ama sanki çok kısa oldu ya.Acaba ne yapsam?Ben en iyisi bu kitabın sol tarafını boş bırakayım böylece kitap iki katına çıksın.Ee bu kitap yine kısa oldu başka ne yapsam acaba? En iyisi yazdığım şeyleri tekrar tekrar başka bölümlere de ekleyeyim biraz daha uzasın.Çok kontrol etmeye de gerek yok.Tamam bitti gitti.Basalım gitsin.

Gerçekten bu havayla yazılmış gibiydi.Kitabın bir sürükleyiciliği de yok.Sürekli aynı cümleleri okuyorsunuz. Mesela ben daha kitabı bitireli daha 3-4 gün olmasına rağmen kitaptan öğrendiğim pek bir şey olduğunu söyleyemeyeceğim.Aklımda kalan tek şey de Sinan'ın eşi Mihri'nin sürekli üzülmesi, Sinan'ın eşine, aynı zamanda kendine üzülmesi ve bunlar umurunda bile olmayan Mihrimah.Böyle bir intiba bırakıyor insanda.Bunları anlatan cümleler de düzenli olarak tekrarlanmış.Kitap o kadar sade bir dille yazılmış ki hatta ona sade bile demek ayıp olur.İlkokul çocuğunun anlayacağı bir dille yazılmış desem yeridir.

Ben kitabın konusuna aldanıp aldım fakat hiç tavsiye edeceğim bir kitap değil.Geçen gün kitapçılarda ikincisinin çıktığını gördüm.Okumadan yorum yapmak anlamsız belki ama benim ilkinden dilim yandı ikincisini de okumaya hiç niyetim yok.Boşa zaman kaybıydı benim için.Sırf bitsin diye okudum.Neden bu kadar satıldığına da anlam veremedim.Belki insanlar da konusuna aldanmıştır benim gibi.

Kitaba 10 üzerinden bir puan verecek olsam maksimum 3 verirdim herhalde.

İnternetten Kitap Satın Alımı


Ben genellikle kitaplarımı internetten sipariş veririm ya da sahaflardan ikinci el kitaplar alırım.Ama kitapçıları gezmek de ayrı bir zevk tabi.Ben önce geziyorum sonra internetten alıyorum :)

Benim gibi internet üzerinden kitap satın alıyorsanız bir kaç öneri paylaşmak istedim.Öncelikle internetten alışveriş yapacağınız güvenilir bir kaç site var D&R, indefix, pandora gibi.Bunların dışında ucuza ikinci el kitap almak isterseniz sahafların bulunduğu bir site var o da nadir kitap.Bunlar benim kullandığım siteler.Mutlaka başka siteler de vardır fakat ben kullandıklarımı anlatacağım biraz.

Toplu halde kitap satın alıyorsanız eğer ve tüm sitelere bakıp tek tek hangisinde daha ucuz acaba diye araştırmak sizi yoruyorsa bunu ortadan kaldıracak bir site var.Kitap Metre...

Bu siteye girip istediğiniz kitapları sepetinize atıyorsunuz ve site size en ucuz hangi sitede ise bunun kıyaslamasını yapıyor.Indefix, pandora D&R, kitapyurdu gibi...Ama şunu da söylemeliyim ki şu ana kadar aldığım çoğu kitap D&R'da daha ucuzdu.Bu yüzden ben kitap alışverişimin büyük bir kısmını D&R'dan yapıyorum.

D&R'ın kendi mağazasından ziyade internet mağazasından alışveriş yapmak daha mantıklı çünkü kitapların çok büyük bir kısmı indirimli oluyor.Ayrıca şu anda var olan 50 lira üzeri alışverişlerde kargo da bedava kampanyası da var.Fakat bu kargo kısmı bazen beni deli ediyor.Kimi zaman uzun süre kitapların elinize ulaşmasını bekliyorsunuz.İnternet sitelerini yenilemelerine rağmen hala daha bana pek kullanışlı gelmiyor.Fakat genel anlamda çok büyük bir sıkıntıyla karşılaşmadım.Tek sorun kargoydu benim için.Eğer çok beklemek istemiyorsanız diğer kitap sitelerini önerebilirim.


Bir de nadir kitap'a değineyim.Buraya da Türkiye'nin bir çok yerinde bulunan sahafların birleşimi diyebiliriz.İstediğiniz kitabı aratıyorsunuz bir çok sahaf karşınıza çıkıyor.Eski kitapları çok ucuza bulmanız mümkün olabiliyor çoğu zaman.Ben eski kitaplara bayılırım bu yüzden arada bu siteden de alışveriş yaptığım oluyor.Kargo konusunda da hiç sıkıntı yaşamadım.Sadece dikkat etmeniz gereken bir husus var o da seçtiğiniz kitapların aynı sahaftan olmasına bakmalısınız.Bazı sahaflar birleşerek kitap gönderimi yapıyorlar.Bu da bir avantaj.İki ayrı sahaf iki ayrı kargo olmuyor yani.

The Walking Dead:The Game



Uzun süredir takip ettiğim bir diziydi The Walking Dead.Bir de oyunu çıktı demişlerdi ama denememiştim.Bu gün indirdim ve başladım oynamaya.

Öncelikle diziyi izlemeyenler varsa kısaca diziye değineyim.Dizi amerikan yapımı, ayrıca bir çizgi romandan uyarlama.Dizinin başında komadan uyanan bir adam var ve dünyayı et yiyen zombiler sarmış vaziyette.Öncelikle ailesini bulmak için yola düşüyor.Bu serüven boyunca bir çok insan ile karşılaşıyor vs. vs. ...Dizi de heyecan ve gerilimden ziyade  insanların psikolojileri de çok güzel ele alınmış bana kalırsa.IMDB puanı da hatırı sayılır 8.8

Neyse biz oyuna dönecek olursak oyun aslında tek bir oyun değil dizinin oyun uyarlaması gibi bir şey.Ben episode 5'i indirdim.Direkt ortadan daldım olaya nasıl olduğunu görmek amacıyla.Ama bu durum oyun bağımlıları için biraz sinir bozucu olabilir, çünkü dizinin yeni bölümünü bekler gibi episode çıkmasını bekliyorsunuz.


Oyunun içeriği diziye nazaran hareketlere bağlı değil.Ben  daha ziyade vurdulu kırdılı, ne bileyim bir zombi kafası parçalama gibisinden bir şeyler bekliyordum ama değilmiş.(Bende de biraz canilik var sanırım.)Oyunda seçimler yapıyorsunuz.Mesela konuşmalar geçiyor ve size 2-3 tane seçenek sunuyor, o cümlelerden birini seçerek gidişatı belirliyorsunuz.Ya da bir zombi saldırısında kimi kurtaracağınıza siz karar veriyorsunuz.Fakat diyaloglarda süre sıkıntısı da var.Biraz hızlı karar vermek durumundasınız.


Oyundaki atraksiyon da şu; diyelim bir zombi size saldırdı ve elinizdeki aletle ona vuracaksınız tam olarak kafasına denk getirmediğiniz takdirde zombiye yem olabiliyorsunuz.Öldüğünüz zaman da en başından başlamıyor kaldığınız yerden devam edebiliyorsunuz.Bu da bir artı.

Ben The Walking Dead'in çizgi romanını okumadım fakat oyun biraz çizgi roman tadında diyebilirim.Gerek grafikleri, gerek de konuşmalar olsun sanki oyun oynuyormuş gibi değil de çizgi romanı siz yönlendiriyormuşsunuz gibi.Dolayısıyla bu oyunda orta derecede ingilizce bilmek yetmiyor iyi derecede ingilizce bilmeniz gerekiyor diyebilirim.Çünkü konuşmaları anlayıp karar vermeniz gerekiyor.


Oyundan bir kaç kare daha paylaşayım.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.

Resimleri büyütmek için üzerine tıklayın.





Kahve Hakkında...

Kahvenin bulunuşu hakkında birçok riveyet vardır.Bunlardan en yaygın olanı da çoban hikayesidir.

      VIII. yüzyılda Habeşistan Kaffa'da yaşayan bir çoban vardır.Khaldi adındaki bu çoban hayvanlarını otlattıktan sonra gece uyumadıklarını, fazla hareketli olduklarını fark eder.Birkaç gün hayvanlarını gözlemler ve hayvanlarının orada yetişen bir bitkinin kırmızı meyvelerini yedikten sonra bu duruma geldiklerini anlar.Daha sonra kendi de bu meyveyi tadar.Kendisini daha zinde ve canlı hisseder.Bu meyveleri çok sever ve kahve bulunmuş olur böylece.

Kahve Ağacı
Bu hikayenin doğruluk payı diğerlerine göre daha yüksektir çünkü kahve ağacının yetiştiği ilk yer Habeşistan(Etiyopya) olduğu bilinmektedir.

Bu gün kahve ihtiyacının yaklaşık 4'te 3'ünü Brezilya karşılamaktadır. Brezilya'daki kahve çiftliklerinin de tek bir kahve ağacından türediği söylenir.Onun da hikayesi şöyledir;

Cava'daki Flemenk kahve çiftliklerinden bir kaç kahve fidanı Fransa kralına hediye olarak gönderilir.Kral'da bunların yetiştirilmesi Antiller'e yollanmasını ister.Fidanları Antiller'e götüren gemi yolda fırtınaya tutulur ve yolculuk çok uzun sürer.Bu yüzden kahve fidanları kurumaya başlar.Sadece bir kahve fidanı sağlam kalır.Gemideki su miktarı giderek azalır fakat bu fidanları Antiller'e götürecek olan memur, krala ne kadar bağlı olduğunu göstermek amacıyla içme suyunu bitki için feda eder.Böylece o tek fidan Antiller'e ulaşır ve bu tek kahve fidanından o büyük kahve çiftlikleri meydana gelmiş olur.

Kendi topraklarımıza kahvenin gelişine bakacak olursak Osmanlı'da ilk kahve Kanuni Sultan Süleyman  zamanında Yemen valisi Özdemir paşa tarafından 1517 yılında İstanbul'a getirilmiştir.1554 yılında ise Tahtakale'de ilk kahvehane açılmıştır.

Osmanlı'da da kahve sevilen bir içecek olmuştur.Hatta sarayda kahvecibaşı görevi bile verilir. Kahvecibaşı devlet büyüklerine kahve pişirmekle görevli kişilerdi.Fakat o zamanlarda bu önemli bir görev olarak görülürdü çünkü kahvecibaşı olan kişilerden bazıları sadrazam rütbesine yükselmiştir.


Türkler kahveyi kendilerine has bir şekilde pişirdiklerinden 'türk kahvesi' ismini almıştır.19. yüzyıl sonlarına kadar türk kahvesi çiğ çekirdek olarak satıldı.Evlerde kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekiliyordu.Sonra içilecek hale gelmiş oluyordu.Fakat 1871 yılında Mehmet Efendi çiğ kahveyi kavurup, öğüterek içime hazır hale getirdikten sonra satmıştır.Böylece İstanbul sokaklarında bu taze kavrulmuş kahvenin kokusu yayılmaya başlamış.Mehmet Efendi kısa sürede üne kavuşmuş ve Kurukahveci Mehmet Efendi olarak anılmaya başlamıştır.

Intouchables/Can Dostum (2011)


Dün akşam izlediğim bir filmdi Intouchables.2011 yılı Fransız yapımı bir film.Uzun süredir bilgisayarımda duruyordu fakat bir türlü izleyememiştim.İzledikten sonra da neden daha önce izlemedim diye sordum kendi kendime.Gerçekten hiç bitmesini istemediğim ve zevk alarak izlediğim bir film oldu.

Filmin içeriğine gelecek olursak; baş karakterimiz Philippe adında zengin bir adam.Philippe yamaç paraşütü kazasında sakatlanmış ve boynundan aşağısı felç olmuştur bu yüzden kendisine bakması için birini işe alması gerekir.Bir çok başvuru vardır fakat içlerinden diğerleri gibi sıradan olmayan birini işe alır Philippe.O kişi ise Driss adında hapishaneden yeni çıkmış bir adamdır.Belki de sakat bir adam için uygun olmayan birisi gibi dursa da buna rağmen Philippe onu işe alır ve çok farklı bir dostluk yaşanır aralarında.


Filmin genel olarak konusuna baktığınız zaman duygusal bir filmmiş gibi görünse de ben filmin genelini yüzümde bir tebessümle izledim.Hatta bazı yerlerinde kahkaha bile attığımı söyleyebilirim.Filmdeki oyunculuklar da mükemmeldi.Filmdeki başrol oyuncularını daha önce hiç izlememe rağmen çok beğendim.Mesela başrol oyuncusu tüm film boyunca tekerlekli bir sandalyede ve boynundan aşağısı felçli olduğundan dolayı oyunculuğu sadece yüzünde gözlemleyebiliyorsunuz.Buna rağmen o mimikleri, ifadeleri çok güzel kullanmış.


Filmin bir diğer özelliği ise gerçek hayatta yaşanmış olması.Film öyle güzel olmuş ki sanki gerçekte yaşayan bu oyuncularmış gibi.Öyle samimi öyle sıcak bir film işte...

Velhasıl film son zamanlarda izlediğim en iyi film diyebilirim.Film bittiğinde anlamsız bir mutluluk kaplıyor içinizi.Ne tarz film severseniz sevin bu filmi beğeneceksinizden şüphem yok.

Film izlemeden önce siz de benim gibi ilk iş IMDB puanına bakıyorsanız şayet onu da paylaşayım :)


Fragmanı için de burdan buyurun;


Son kez filmin sountrack'lerini de çok beğendiğimi söylemeden edemeyeceğim bir kaç tane de onlardan paylaşıp yazımı bitiriyorum efenim.İyi seyirler.