Dans La Maison



Son zamanlarda final haftam yaklaştığı için bir film izleme merakı gelir bana hep.Ben de François Ozon'un son filmini seçtim bunun için. "Dans La Maison"... Türkçe'ye çevrilmiş haliyle "Evde"

Fransız filmlerinin pek sevilmediği doğrudur, sıkıcı gelir çoğu film.Ama Ozon'un yeri başkadır benim nazarımda.Değişik bir hava var adamın filmlerinde.Kimi zaman çok sade belki ama hoş bir duygu bırakıyor bende.Zira müzik seçimleri de aynı şekilde.O filmde çalan müzikleri sonrasında da sıkılmadan defalarca zevkle dinlerim.Belki başkasına çok sıkıcı gelse de benim bir solukta izlediğim filmler.

Ama bu film için aynı şey söz konusu değil.Gayet dinamik geçiyor film.Büyük bir kitleye hitap edebilecek türden.Biraz pembe dizi tadında geçiyor sonrasında ne olacak merakı sarıyor film boyunca.

Lafı fazla uzattım.Konusuna gelecek olursak;

Germian isminde bir edebiyat öğretmeninin okulda çocuklara hafta sonu ne yaptıkları ile ilgili bir kompozisyon yazmalarını istemesiyle başlıyor film.Hemen hemen bütün çocukların bir kaç cümleden oluşan saçma paragraflarının arasında göze çarpan Claude isimli gencin kompozisyonu oluyor.Bir kaç cümle ile değil roman tadında bir kompozisyon yazarak hocasının dikkatini çekmeyi başarıyor.Yazısının sonuna (devam edecek...) yazmasıyla da bir hayli merak uyandırıyor.


Germain eskiden kalma yazarlık merakı ile bu çocuğu alıyor ve hemen hemen her gün yazarlık üzerine ders vermeye başlıyor.Hatta kendi başarısız yazarlık deneyiminden sonra çocuktaki yetenek onu cezbettiğinden olsa gerek, sırf yazması için başka bir hocanın sınav sorularını dahi çalma noktasına kadar getiriyor olayı.




Film Claude'un yazdığı yazıların akışına göre ilereyip gidiyor.Siz ne olacak acaba şimdi, bu olanlar gerçek mi hayal mi diye düşünüyorsunuz.Ama gerçek ya da hayal olduğu kişinin kendisine kalmış çünkü ortada net bir şey belirmiyor.Kurgu,senaryo falan gayet güzel olmuş.Ha bir de müzikler...Çok ilginç bir sonla bitmese bile final sahnesi de güzeldi.

IMDB puanı için tıklayın.

Adalet Sizsiniz



Adalet Sizsiniz Rutkay Aziz ve Taner Barlas'ın sahneledikleri yeni oyun.Oyun belirli tarihlerdeki adaletsiz yargılamalardan üç tanesini ele alıyor.

Önce Sokrates'le başlıyor.Sokrates yaklaşık bundan 2500 yıl önce Atina'da fikirleri ve düşünceleri nedeniyle merak uyandırıyor.Yeni tanrılar yarattığı ileri sürülüyor ve Beşyüzler Meclisi önünde yargılanıyor.Daha sonra Sokrat'ın başka bir ülkeye gitmesi durumunda ona bir zarar vermeyeceklerini söyleseler de Sokrates bunun korkaklık olduğunu düşünür onuru ve erdemi savunarak bir yere ayrılmaz ve bu yargı sonucunda zehir içirilip, idam edilir.

Öldürülmesinin 2412'inci yılında yani 2012'de Sokrates'in haklı olduğu düşünülür.


Daha sonrasındaki ikinci adaletsizliği Galileo Galilei takip ediyor. Galileo da kendisinden önce önemli buluşlara imza atmış Copernicus'un öne sürdüğü fikirleri savunduğu için Vatikan kilisesi tarafından yargılanıyor.Zira Copernicus'u düşünceleri dine aykırı bulunuyordu ya da Rutkay Aziz deyimiyle baba, oğul ve kutsal ruh adına bunlar çok iyi düşünceler değildi diyebiliriz :) Mahkeme bu görüşleri yaymasına, yazdığı Diyolog adlı kitabın basılmasına karşı çıkılıyor.Galileo ömür boyu hapis cezasına çarptırılır.

Fakat sonra kilise bir açıklama yapar 1981 yılında...Galileo haklıdır ve kardinaller hata yapmıştır.


 Ve son olarak da Nicola Sacco ve Bartolomeo Vanzetti'nin Boston'da yargılanıp öldürülmesidir.Sacco ve Vanzetti iki italyan göçmendir.Cinayet ve para gasbından yargılanan bu iki göçmen aslında olay günü Boston'da olmadıkları ve bunu ispat ettikleri halde göçmen işçilere karşı olan nefrete kurban giderler.Bu nefret mahkemenin zaten yargılamadan karar vermesine neden olur.Her ne kadar dertlerini anlatmaya çalışsalar da doğru düzgün bir savunma dahi yapamazlar.Hatta cinayeti işleyen adam suçunu itiraf ettiği halde mahkeme bu iki adamın idamını uygun görür.


Dekor ve kostümler de fena sayılmazdı.Fakat Rutkay Aziz'in ses tonuna bir kez daha hayran kaldım doğrusu. :)

Sonuç olarak gayet güzel, izlenilesi bir oyundu "Adaletsizsiniz" ya da "Adalet Sizsiniz"...