Kahvenin bulunuşu hakkında birçok riveyet vardır.Bunlardan en yaygın olanı da çoban hikayesidir.
VIII. yüzyılda Habeşistan Kaffa'da yaşayan bir çoban vardır.Khaldi adındaki bu çoban hayvanlarını otlattıktan sonra gece uyumadıklarını, fazla hareketli olduklarını fark eder.Birkaç gün hayvanlarını gözlemler ve hayvanlarının orada yetişen bir bitkinin kırmızı meyvelerini yedikten sonra bu duruma geldiklerini anlar.Daha sonra kendi de bu meyveyi tadar.Kendisini daha zinde ve canlı hisseder.Bu meyveleri çok sever ve kahve bulunmuş olur böylece.
Kahve Ağacı |
Bu gün kahve ihtiyacının yaklaşık 4'te 3'ünü Brezilya karşılamaktadır. Brezilya'daki kahve çiftliklerinin de tek bir kahve ağacından türediği söylenir.Onun da hikayesi şöyledir;
Cava'daki Flemenk kahve çiftliklerinden bir kaç kahve fidanı Fransa kralına hediye olarak gönderilir.Kral'da bunların yetiştirilmesi Antiller'e yollanmasını ister.Fidanları Antiller'e götüren gemi yolda fırtınaya tutulur ve yolculuk çok uzun sürer.Bu yüzden kahve fidanları kurumaya başlar.Sadece bir kahve fidanı sağlam kalır.Gemideki su miktarı giderek azalır fakat bu fidanları Antiller'e götürecek olan memur, krala ne kadar bağlı olduğunu göstermek amacıyla içme suyunu bitki için feda eder.Böylece o tek fidan Antiller'e ulaşır ve bu tek kahve fidanından o büyük kahve çiftlikleri meydana gelmiş olur.
Kendi topraklarımıza kahvenin gelişine bakacak olursak Osmanlı'da ilk kahve Kanuni Sultan Süleyman zamanında Yemen valisi Özdemir paşa tarafından 1517 yılında İstanbul'a getirilmiştir.1554 yılında ise Tahtakale'de ilk kahvehane açılmıştır.
Osmanlı'da da kahve sevilen bir içecek olmuştur.Hatta sarayda kahvecibaşı görevi bile verilir. Kahvecibaşı devlet büyüklerine kahve pişirmekle görevli kişilerdi.Fakat o zamanlarda bu önemli bir görev olarak görülürdü çünkü kahvecibaşı olan kişilerden bazıları sadrazam rütbesine yükselmiştir.
Türkler kahveyi kendilerine has bir şekilde pişirdiklerinden 'türk kahvesi' ismini almıştır.19. yüzyıl sonlarına kadar türk kahvesi çiğ çekirdek olarak satıldı.Evlerde kahve tavalarında kavrulduktan sonra el değirmenlerinde çekiliyordu.Sonra içilecek hale gelmiş oluyordu.Fakat 1871 yılında Mehmet Efendi çiğ kahveyi kavurup, öğüterek içime hazır hale getirdikten sonra satmıştır.Böylece İstanbul sokaklarında bu taze kavrulmuş kahvenin kokusu yayılmaya başlamış.Mehmet Efendi kısa sürede üne kavuşmuş ve Kurukahveci Mehmet Efendi olarak anılmaya başlamıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder